Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Cuma, Ağustos 25, 2006

Geçen bir senenin ardından

Biraz önce farkettim, tam bir sene oluyor bu bloga başlıyalı. Aslında daha önce, tezime yardım etmesi amacıyla başka bir blog tutuyordum. Bu başladıktan sonra maymun iştahımı yenip devam ettiğim bir blog oldu. Başlarken demiştim, benim belleğim olsun diye. Şimdi geriye dönüp baktığımda ortada ne var ne yok diye soruyorum kendime. Aslında elim çok gitmemişti eski postalarıma bakmaya. Arada sırada göz gezdirdiğimde ise gerçekten de unuttuğumu farkettim nelerle ilgilenip, neler yazdığımı. Evet, bir şekilde belleğim olmuş ama ya peki biligisayar başında harcadığım zaman bunları yazmak için?
Pişman mıyım? Hayır tabiiki, yine olsa yine yapardım.
Ya herru, ya merru...[zafer işareti]

North by Northwest



Alfred Hitchcock'un başarılı filmlerinden 1959 yapımı North by Northwest'in (türkçeye Gizli Teşkilat adıyla çevrildi) en bilindik ve ünlü sahnesi hiç kuşkusuz Cary Grant'ın mısır tarlasında üzerine doğru gelen planörden kaçma sahnesidir. Cary Grant açık alanda, kaçabileceği hiç bir yer yokken planörle yüzyüze gelir. Planör Cary Grant'ın üzerine doğru alçalır, alçalır, Grant koşar, uzaklaşmaya çalışır, yüzündeki korku ve dehşetle birlikte. Planör tam çarpacakken Grant kendine yere atar. Bu durum bir kaç kez tekrarlanır. Burada çaresizliktir verilmesi istenen duygu. Dev makinalara karşı insanın yalnızlığı ve yetersizliği. Ama aynı zamanda komiktir bu sahne. Denk olmayan iki gücün mücadelesi ve belki de uçağın asla yere bu kadar yakın geçemeyecek olmasıyla beraber abartılı yüz ifadeleri ve hareketler. Vincent Gallo, Kusturica'nın Arizona Dream (Arizona Rüyası) filminde bir yarışmada bu sahneyi canlandırır. Sahnede uçak yoktur, sadece görüntüsü vardır uçağın. Vincent Gallo'da perdeden gelen uçağı gerçekmişcesine karşısına alır ve uçak yaklaştıkça Cary Grant'ın yaptıklarını aynısını yaparak kendini yere atar. Yarışmayı kazanamaz Gallo ama (çöl şehirlerinde kimsenin bu ironilere aldırdığı yoktur zira) bu taklitle oldukça başarılı bulunur.

Salı, Ağustos 22, 2006

yalan da yalan-- yalan argosu

Her ne kadar içeriğini, daha doğrusu akış hızını, çok dabeğenmesem de Amat, dil açısından oldukça zengin bir kaynak sağlıyor. Kitabı okurken yakaladığım eftamintokofti (bana Yunanca geliyor) kelimesinin internette izini sürerken Türkçe'deki yalanla ilgili diğer argo sözcüklere rastladım. İşte bunlardan bazıları:

afiş, afsiyon, atmasyon, ayak, bom, derav, dolma, dubara, dümen,endaht, eftamintokofti, film, gır, güm, hikaye, kafes, kantin,kaşkariko, katakofti, kıtır, kıtırbom, kofti, koftiden, manita, mantar, martaval, masal, maval, numara, palavra, pandispanya gazetesi, perdah, pestil, piyaz, polim, sinema, tav, tıraş, tırışka, tırışkadan nağmeler, tirişko, torpil, ufak at da civciler yesin, ustura, uydurmasyon, uyduruş, yaldız, yüksek ustura.
(http://listweb.bilkent.edu.tr/kadin/2001/Feb/0021.html) den

Cumartesi, Ağustos 12, 2006

Ama't

Romanın konusunun bütünlüksüz, birbirinden kopuk olduğu, tarih bilgisinin kitaba iyi yedirilemediği, roman mı yoksa gemicilik tarihi üzerine ders notları mı sorusunun cevabının verilmekte zorlanldığı, tüm o Osmanlı gemiciliği üzerine detaylı bilgilerin nedense gerek okurken gerekse sonrasında okuyucada belgesel tadı bırakamadığı, bilakis neredeyse çömez bir yazarın ilk kitabı havası veren, ve daha önemlisi bir çömezin yapabileceği tematik ve içeriksel hatalar içeren, gereksiz detaylarıyla sıkıcı olabilen, ve en önemlisi büyük bir hayalkırıklığına neden olan bir kitaptı Amat benim için. Keşke okumasaydım ve yazar bende o eski güzel kitaplarının adıyla anılsaydı dedirten bir başarısızlık bu benim için. Bir mistisim havası, bilinemezlik takıntısı, metafiziksel öğeler, başarısız masal öykünmeleri . Bu kitabı anlatacak kelimeler benim için. Aynı şey Elif Şafak’ta da hisediliyor. İçselleştirilmiş tasavvuf, dini bezirganlık. Bende artık afakanlar uyandıran bir eftamintokofti silsilesi. Eminim, kitabı beğenenler de çıkmıştır. Onlarla arama kesin bir ayrım koyuyorum------------, ki bu çizgiler bu ayrımı betimlesin.

Cuma, Ağustos 11, 2006

Baba ve piç

Başlık Elif Şafak'ın kitabından. Biraz üzerinde düşününce kitabın adının aslında siyah ve beyaz, ying ve yang gibi bir ikilem yarattığını farkettim. Sonuçta piç, babanın olmaması durumu. Nasıl siyah, beyazın karşıtıysa, baba da piçin karşıtıdır dedim kendime. Ama biraz da irdeleyince aslında başlığın bu kadar net ayrım yaratmadığını, ama başlığa en yakışan karşılığım Jane Austin'in Sense and Sensibility romanının adı olacağını keşfettim. Zira, sense isim, sensibility ise bu kelimeden üretilmiş bir isim oluyor. Belki bir zıtlık yok "sense and sensibility" kelimelerinde ama bu başlık Elif Şafak'ınkine daha uygun geliyor (en azından formal olarak).