Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Pazar, Haziran 22, 2008

rüya mı?

Gözlüklü, ince dudaklı, kırmızı bir surat.
Bıyık ve soğuktan donmuş, beyazlaşmış kıllar.
Bir adam kanapeye yarım oturmuş ve karşısındakine dönüp konuşmaya başlıyor. Aniden, hiç nedeni yokken. Adamın gölgesi duvarda.
Dışarıda spor hareketleri yapan bir topluluk. Soğuğa rağmen, şort ve atletler. Yaşlılar, çocuklar, hep beraber: Önce sol kol, sonra sağ.
Bir tarafta tavşanlar, diğer tarafta tahtadan atlar.
Bir profesör sisli yoldan geçmektedir.
Odada, sağ köşede dinazor maketi.
Ve sonra domino taşları, titrek bir el uzanır. Devinim başlar.
Profesörün eline bir nesne: muşmulaya benzer. (E mambo, mambo italiano çalar radyoda)
Yine dinamo taşları, devinmektedir dünya.
Profesör demek ellerin devinmesi demek. Uzun koridorlar, her iki tarafta uzun kitap rafları.
Soğuktur dışarısı, karda giden kararabaları ve peşlerinden koşuşturan köpekler.

Pazartesi, Haziran 16, 2008

Çalışmak, gocunmadan.

Önceleri sadece koridoru temizliyordum. Elektrik süpürgesiyle neredeyse milim milim ilerliyor, sonra da halı döşemeyle duvar arasındaki boşlukta kalan, kalma ihtimali bulunan tozları çekiyordum vakum makinasıyla.
1. kat, 2. kat, 3. kat, 4. kat.
Uzun, upuzun bir otelin koridoru. Hiç bitmeyecek gibiydi.
Koridor bittiğinde bu sefer sonra elime verdikleri bir listeyle odalara girip çıkmaya başlıyordum.
Oda sayısı da azalmıyordu bir türlü.
Kan ter içinde bitiriyordum günü.
İlk 15 gün böyle çalıştım. Yoruluyor muydum? Evet, yoruluyordum ama yaz tatiliydi, okulların açılmasına daha süre vardı ve öğleden sonra 3 gibi işim bittiğinde tüm gün neredeyse benimdi.
Hava saat 11 gibi kararıyordu.
............