Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Perşembe, Nisan 16, 2009

minervanın baykuşu

Minerva'nın baykuşu. Hani şu hep gün batarken uçmaya başlayan baykuş. Hegel'in kullandığı metafor, olaylar hakkındaki düşüncemizi ancak olaylar bittikten sonra oluştururuz anlamında kullanılmaktadır. Felsefenin işlevi de budur: Önce olaylar meydana gelir, onlar hakkındaki düşüncelerimizi ve zihinsel kavrayışlarımızı sonradan oluştururuz.
Dünyanın nasıl olması gerektiğini öğrenmek iddiası üzerine bir söz daha söyliyelim: Felsefe bu konuda daima geç kalır. Dünyanın düşüncesi olarak felsefe, ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar. Kavramın öğretiğini tarih aynı zorunlulukla gösterir: ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal reel'in karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler alemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. Felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez, sadece bilenebilir. Minerva'nın baykuşu, ancak gün baterken uçmaya başlar." ( a.g.e sy:31)

Gün bitti, bugün de akşam oldu, artık farkediyorum olanları. İyi veya kötü, önemli olan üzerinde bir düşüncemin olması. Beni farklı kılan da bu olsun.

Pazartesi, Nisan 13, 2009

kendime notlardan

Godard. Film: Parodi. Lumiere kardeşler. Asker trenin gara girişi sahnesini hatırlatırcasına korkuyor. Asker banyo yapan çıplak kadını görmek için ekranın sağına, soluna bakınıyor, kuvetin içine bakmak isterken perdeyi yırtıyor geçiyor.
Godard. Aynı film. Gerçek: Tüm dünyayı dolaşan askerler talan ettikleri ülkelerden zengin olarak dönüyorlar. Ama nasıl zenginlik? Gittikleri ülkelerin karpostallarını getiriyorlar. Farklı ülkeler, şehirler, anıtlar, kategoriler.
Woody Allen. Film: Mizah. Muz cumhuriyeti. Sakalım yok ki beni dinleyesin.
Woody Allen. Farklı film: Malcolm McLuhan.