Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Pazar, Ekim 29, 2006

Zırvalamalar I

Yatağa uzanıp yorgunluğun keyfini çıkartarak bir o yana bir bu yana dönüyor, yüzün yastıkla temasından zevk alıp geriniyordum. Birden duvardaki o çok renkli reprodüksiyonu farkettim. Kendimi onun üzerinde gezinirken hayal ettim. Tıpkı bir böcek gibi o kaygan pürüssüz, sert ve soğuk yüzeyde rahatlıkla hareket ettiğimi düşündüm. Yooo, aklıma hiç de örümcek adamı getirmedim. Aslını söylemek gerekirse flmini bile seyretmişliğim yoktur. Burada hoşuma giden duygu, bu yeteneğimi sadece benim bilecek olmamdı. O an bu yeteneğin sahibi olacağımın bilincine vardım. İstersem yapabilirdim. Denedim, yaptım, ve bu sırrı kimseyle paylaşmamaya karar verdim.

Pazartesi, Ekim 23, 2006

özgürlük vs.

Fransız devriminin en önemli sloganı bilindiği üzere "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik" şiarı. Bu sloganın başarısı bu üç terimin de birbirini tamamlamasında yatıyor. Örneğin tek başına bir özgürlük, eşitlik veya kardeşliğin olmadığı durumlarda anlamsız. Ama neden özgürlüğe dereceler biçebiliyoruz da kardeşlik veya eşitliğe (herkes eşit ama bazıları daha da eşit gibi ironilerden kaçarak) biçemiyoruz? Özgürlüğün sınırları olmalı mı?
Aslında bu soru ilk bakışta oldukça banal bir konunun da içeriğin oluşturur. Üzerinde binlerce kitabın yazıldığı, herkesin artık üzerinde düşünmesine gerek kalmadığını hissettiği, söylenecek sözün eskisinin reprodüksiyonu olma gibi bir sıkıntıya düşebileceği bir konu. Biliyorum ama arkadaşımla konuşurken bana özgürlüğün sınırları olması gerektiğini anlatmaya çalışması bugün ABD'nin 11 Eylül sonrası, geçmişin de bürokratik ülke deneyimleri ışığında tekrar tartışılmaya başlanması ilgilendiriyor. Evet, özgürlük tek başına ne kadar anlamlı sorusu önemli bir sorudur? Peki tek başına eşitlik ne kadar anlamlıdır? Veya özgür veya eşit olmadan kardeş olmak ne demektir? Birisinin fazlalığı diğerini bastırdığı zaman mı sorun olur, birisinin azlığı diğerlerini manüple ettiği zaman mı?
Karar sizin..

Cuma, Ekim 06, 2006

Yine Gençler

Ankara'ya geldiğim ilk yıllarda gittiğim bir Ankaragücü-Gençlerbirliği maçinda kale arkasinda Gençlerbirlikli taraftarlarin arasına düsmüstüm. O zamanlar henüz ne Ankaralı ne de Gençlerli olmuştum. Sade bir futbolsever olarak tıklım tıklım tribünler önünde oynanacak heyecanlı bir Ankara derbisini izlemeye umarak gelmiştim maça. İlk hayalkırıklığım boş tribünlerdi. İkincisi ise Ankaragücü seyircisinin tezarühatıydı: "Bugun Gençlerli, yarın Fenerli!" Bağıranlar çok uzakta da değillerdi. Gençlik Parkı kale arkasında Gençlerbirliği'ne ayrılan bölümü sahayı çaprazdan gören kısmına çöreklenmiş Ankaragücü seyircisiydi onlar. Taşradan geliyordum ve benim geldiğim yerde kendi tribününüzde sizin aleyhinize böyle bağırılacak olsa büyük cingar çıkar diye düşünüyordum. Ama Gençlerbirliği seyircisi hiç kaale almadı bu tezahüratı. Gençlerbirliği forması giymiş bir ihtiyar çıktı “Haydii Gençler” diye bağırdı. Etrafından ona destek geldi. İhtiyarlar tribünü (o zamanlar tabii ki bilmiyordum böyle adlandırıdıklarını) arada sırada kendi kafasına göre bağırdı maç içerisinde. Çok da fazla ateşli seyirci yoktu ortalıkta. Oynayanı alkışlayan, faullerde kızan bir seyirci topluluğu. O sıkıntıyla “tabii ya”, dedim kendime, “Ankara seyircisinin tek takimı olsa gerek, seyircisi daha fazla tek takımı, o da Ankaragücü muhtemelen. Tek amaci ligde tutunmak olan bir takımın zaten taraftarı da olamazdi, olsa bile o da zaten baska bir takimın taraftarıdır. O gün maçta kerhen destekliyordur”. Kendimce böyle bir açiklama getirebilmistim bu tezahürata o zaman.

Bugün o noktadan çok uzaktayiz, en azindan ben tribünlerden bu tezahürati Ankara'da uzun zamandir duymuyorum. Ankaragücü ise zaten o eski “bastır Angaragücü” günlerinden çok uzak, kümede kalma savaşı veriyor her yıl. Gençlerbirliği ise o oynadığı sezon herkesin takdirini ve sevgisini kazanıp İstanbul oligarklarına saha dışında yenilip 3.lügle yetinmek zorunda kaldığı ve UEFA’da Avrupa’nın adı-sanı iyi duyulmuş rakiplerini içerde-dışarda yenerek 4. tura kadar yükselmesiyle ve sonunda sempatizanlarını taraftarlığa devşirmesiyle Ankara’nın en iyi takımı haline geldi.