Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Cuma, Temmuz 25, 2008

iş olsun kabilinden

Mutfaktan gelen buzdolabının sesi rahatsız etmez beni. Bilirim ki oradadır, arada sırada kendi kafasına göre çalışıp çok geçmeden duracaktır. Sürekli bir gürültü kaynağı değildir, bu höykürmelerine alışmışımdır. Bildik tanıdıktır.
Çamasır makinasının sesi ise beni rahatlatır. Çalıştığı zaman içimi bir huzur kaplar. Suyun sesindendir bu huzur bir ihtimal. İçinde bir o yana, bir bu yana sallanan gömleği ezdikçe çıkan ses kolaylıkla bir bebeği uyutabilir. Beni de çok uyutumuştur.
Şimdilerde yazları dışardan gelen bir uğultu kaplıyor her yeri. Klimanın sesi, jeneratörün sesi. O bildik yaz geldi mi başlayan inşaat sesinden, çekiç, kaynak sesinden çok daha farklı. Sürekli bir gürültü. Alt seviyede, belki dikkat etmediğinizde unutuyorsunuz. Ama birazcık kafanızı çalıştığınız yerden kaldırıp dışarıya dikkat kesildiğinizde orada olduğunu hatırlıyorsunuz. Benim elimde olsa kapatıp kurtulacağım. İş yerinde var bu gürültü, eve gidiyorum, gece yatarken var. Ne sabotajlar hayal ediyorum bu sesleri susturmak için.
Beynim ne zaman dinelenebilecek, bilmiyorum.
İlginç ama gece yatağa uzandığımda dışardan gelen sesi bastıran buzdolabının sesini duyunca rahatlıyorum.

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

histoire(s) du cinema üzerine

Yine "Görünütlerin Yazgısı"'ndan:

Şu kesin ki Godard modern saflık teleolojilerine, elbette özellikle de felaket teleolojisine sempati duyuyor. Bütün Histoire(s) du cinéma boyunca imge/ikonun kefaret ödeme erdeminin sinemaya ve sinemanın tanıklık etme gücünü kaybeden ilk günahın karşısına koyar: "imge"nin "metin"e, duyulur olanın "hikaye"ye tabi kılınması. Fakat burada bize sunduğu "göstergeler" söylem formunda düzenlenmiş görsel unsurlardır. Bize anlattığı sinema başka sanatların mal edilmesinden oluşan bir dizi gibidir. Ve bunu bize sözcükler, cümleler ve metinler, metamorfoz geçitmiş resimler, fotoğraflarla ya da günzel olay fimleriyle harmanlanmış ve bazen müzkal alıntılarla bağlanmış sinematografik sahnelerden oluşan bir örüntü içinde sunar. Kısacası Histoire(s) du cinéma baştan sona bu "psödomorfoz"lardan, bir sanatın başka bir sanat tarafından -avangardçı saflığın reddettiği" taklit edilmesinden oluşmaktadır.

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

görüntü/imge

Görüntü asla basit bir gerçeklik değildir. Sinemanın görüntüleri öncelikle bir işlemdir, söylenebilir olan ile görünebilir olan arasındaki birtakım ilişkilerdir, neden ile sonuç ve önceyle sonrayla oynamanın birer tarzıdır. Bu işlemler farklı görüntü-işlevlerini [fonctions-image], yani image [görüntü/imge] sözücğünün farklı anlamlarını devreye sokarlar. Bu şekilde iki sinematografik plan ya da sekans farklı bir görüntü rejiminden [imagéité] ileri geliyor olabilir. Ve diğer yandan, bir sinematografik plan, bir roman cümlesinin ya da tablonun ait olduğu görüntü rejimine bağlı olabilir. İşte bu yüzden Eisenstein sinematografik montaj modellerini El Greco ya da Piranèse'de olduğu kadar Zola'da ya da Dickens'ta arayabilmiş, Godard ise Elie Faure'nin Rembrandt resmine ilişkin sözleriyle bir sinema methisyesi yaratabilmiştir.

(Jacques Renciére, Görüntülerin Yazgısı, Versus Yayınları)