Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Perşembe, Kasım 30, 2006

metinde punctum

Latincede "sivri uclu bir nesne ile olusturulan iz, delik, sıyrık" gibi anlamlara gelen punctum Barthes’in Camera Lucida kitabında kullandığı şekliyle, fotoğrafta studium’(inceleme, uygulama, calisma ve bunlarin sonucu olarak birseye ilgi duyma, anlama, zevk alma, kısacası fotografın analizi) la açıklanan ortak alanı delen, yırtan, ve o imgeyi kişisellestiren, fotoğraftan ok gibi çıkıp bize saplanan öğedir. Punctum hiçbir ortak dille, tarihsel sosyal kültürel gondermeyle aciklanamaz, fotografin bir kosesinde yer alan ufak bir ayrintida gizlidir. Bu tanımıyla felsefede yine Latince bir terim olan ve öznel hissiyat (subjective feeling) anlamına gelen qualia'yla karşılaştırılabilir. Qualia, herhangi bir algoritmik yapıyla açıklanamayan tümüyle bize ait duyulardır. Güneşin doğuşundan duyulan haz, kırmızının kırmızılığı gibi özellikle de zihnin berişimsel modelleriyle açıklanması imkansız olduğu iddia edilen bir nosyondur. Tekrar punctuma dönersek, fotoğrafta oluşabilen bu okun, okuduğumuz bir metinde oluşmaması için herhangi bir neden yoktur. Tıpkı fotograf gibi, bizi gelip geçen bir kelime, duygu, düşünce yumağını bir metinden de elde edebiliriz. Ben buna kanıt olarak okuduğumuz bir metnin farklı zamanlarda bizim için farklı anlamlar yaratabllmesini gösterebilirim. Farklı zamanlarda okunan metindeki farklı düşünsel yoğunluklar buna neden olur. Hatta, biraz daha genel olacak ama, söylenen bir laf vardır.: Klasikleri hayatınızın farklı dönemlerde okuyun. Zira, her defasında farklı birşeyler alırsınız diye. Keza, bir metnin belirli parçaları için bile geçerli olabilecek şekilde farklı zamanlarda farklı tatlar alabilmeyi bu punctum sağlar. Ama ben biraz daha ileri giderek, bu punctumun sadece metinin yarattığı düşüncelerde değil, belirli kelimeler üzerinde de olduğunu iddia ediyorum.

Çarşamba, Kasım 29, 2006

paylaşılan an

Otelde kumanda aletinin bitmiş pillerini değiştirmek için resepsiyonu aradıktan bir kaç dakika sonra görevli geldi. Bitmiş pilleri aldı, yenilerin taktı ve kanallar arasında gezinerek televizyonda denemeye başladı. Kumanda aleti çalışıyordu, ne var ki, bir iki kanal sonra takıldı, kanal görevlinin basmasına rağmen bir türlü ilerlemiyordu. Kumandanın takıldığı kanal porno yayın yapan bir kanaldı ve bir türlü düzelmeyen kumanda aletini düzeltmeye çalıştıkça görüntüye takılan gözleri ancak başka yerlere bakarak uzaklaştırabiliyordu. Bu istemsiz ve sıkıntılı diyebileceğimiz paylaşılan an bir kaç saniye sonra kumandanın düzelmesiyle sona erdi.

Salı, Kasım 28, 2006

Dolmuşta

Dolmuşta akşam saatlerinin sıkışıklığla yol alırken en önde oturan teyze şoföre sordu:
-Bu yüksek binalar Basın Sitesi mi?
Şoför, ya kendini sıkıştıran arabadan kurtulmanın yollarını aradığından kafası meşgul olduğundan duymadı, ya da duymamazılığa gelerek soruya cevap vermedi. Teyzenin sorusu havada kaldı.
Dolmuş sıkışılıkta bir süre daha gittikten sonra teyze, yol boyunca yapmış oldukları muhabbetin samimiyetine güvenmiş olarak tekrar sordu:
-Bu binalar Basın Sitesi mi?
Şoför yine cevap vermedi. Teyzenin suratı asıldı, tümüyle önüne döndü.
Dolmuş biraz daha gitti. Teyzenin hemen arkasında oturan başı bağlı başka bir teyze, iyilik etmek istediğinden olacak lafa karıştı:
-Basın sitesinin binaları işte burası.
Ne var ki, biraz önce cevap alamamanın moral bozukluğundan olacak teyze cevapla hiç ilgilenmedi bile. Biz yolculara ise bir kaç dakika boyunca o trafik sıkışıklığında havada asılı kalan bir kaç söz kaldı.

Perşembe, Kasım 16, 2006

önce ağaçlar

"Yazmayı sevmiyorum. Önce senaryoyu yazmayı, sonra da film çekmeyi istemiyorum. Zira film çekmeden önce tüm detayları kafanızda oluşturmanız gerekiyor. Bir mimar önce binayı tasarlar, sonra da "şimdi de binanın önünde ağaçlar olmalı" der. Ben ise önce ağaçları koyuyorum, sonra binayı çiziyorum. Bir parça toprağım, ağaçlarım var. Şimdi de sıra bina da diyorum. Bu yüzden pek çok filmim kısa bölümlerden oluşuyor, sonra onları biraraya getiriyorum. Filmlerim de farklı kısa filmlerden oluşuyor." (Kar Wai)

Salı, Kasım 14, 2006

Kar Wai

-Wong Kar Wai'yi neden seviyorsunuz?
-Seyrettiğiniz ilk filminin "In the mood for Love" olduğu bir yönetmeni sevmemeniz mümkün değildir. Daha önce hiç bir örneğini görmediğiniz Hong Kong sinemanın hiç bilmediğiniz bir kültürün üzerinden akan bir film. Kadınların bir biblo gibi giyim tarzlarından, makyaj biçimlerine kadar bir gerçekliğin barındığı bir yapı. Ve müzikler. O müziklerin ve filmin içerisine yedirilmesi. Savaş filmlerinde kendinizi kahramnın yerine yerleştirmezsiniz, daha çok iyiyle kötü arasındaki bir savaşta iyiyi tutma meyildesinizdir. Ama aşk filmlerinde duyduğunuz sızı, sizi kahramanın yerine geçirir, film artık sizin aşkınızı anlatır. Ve yaşadığınız an buna uygunsa herşey hazırdır, ıstırap için. Bir de üstüne Nat King Cole.
(Devam edecek...)

Cumartesi, Kasım 11, 2006

Cool

Jean Baudrillard, Cool anılar III-IV kitabından:
Max Ernst bir bahçe resmi yapıyor. Tablo bittiğinde bahçedeki bir ağacın resmini yapmayı unuttuğunu farkediyor. Derhal ağacı kestiriyor.