Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Çarşamba, Haziran 27, 2007

şok güzel, şok.

“Şok güzel, şok güzel.”
Baktığı tarafa kafamı çevirdim, çok güzel diye nitelendirdiğinin ne olduğunu anlamaya çalıştım. Arabamız yol boyunca tarlaların yanısıra gidiyordu. Biteviye uzanmış tarların kenarından ilerliyorduk, bazen bir mısır tarlası, bazen buğday tarlası, bazen de pamuk tarlalarının yanından geçiyorduk. Bu sefer İtalyan arkadaşımızı heyecanlandıran ise bir ayçiçek tarlasıydı. Yabancı bir ülkede her gördüğüne "şok güzel” yaftası yapıştırmayı borç olarak gören birisiyle yolculuk ediyorsanız yol boyu pek de nadir duymayacağımız bir nitelemedir bu. Nereye gittiğimizi hatırlamıyordum, arabanın arkasında yolculuk bitsin artık diye içimden geçiriyordum. Ama bitmiyordu. Bir süre sonra dualar yerlerini ilenç cümlelerine bıraktı. Burada ne işimini olduğunu sorgulamaya başladım. Sonuçta yaptığım bu işi başka birisi de kolaylıkla yapabilirdi, benim gibi birisine gerek yok diye düşünüyordum. O yüzden kendimi standby moduna getirmeye, her sıkıldığımda, her yaptığımın zaman kaybı olduğunu düşündüğümde olduğu gibi içime kapanmaya, kendime dönmeye karar verdim. Önümdeki kitaba eğildim. Her kitap okumak bir yapbozu tamamlamaktır diye içimden geçirirken bir anda sıkılgan ruh halimden kurtularak İtalyan arkadaşıma garip gelebilecek bir neşeyle heyecanına katıldım. Durup içlerine dalmak istedim ayçiçeklerinin. Henüz olmamış ya da kavrulmamış olduğu için yumuşak çekirdek parçalarını, içlerini zorlanarak ağzımda döndüre döndüre çıkartıp mideme indirmeyi hayal ettim.
Neydi beni bu bön heyecana dahil eden, bilmiyorum. Belki bir yüz, belki de bu uzun ayrılığın son günü olmasıydı.

Hiç yorum yok: