Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Cumartesi, Kasım 12, 2005

Manderlay

Menderlay Lars von Trier Amerika üçlemesinin ikinci filmi. İlk film olan Dogville'i film Dacadır diye seyretmemistim. Bayağı bir reklamı çıkmıştı. Fena etmişim, film ingilizceymiş, ama nerden bilebilirdim ki. Zaten sinema çok pahalıdır Danimarka'da, 75 DKK. Bir de üstüne yol parası. Aha birde oradan bara felan gidip gece otobüsüne kaldı mıydın, bir film keyfi olur sana 200 DKK. Aman ben almıyım, kültür neyim gıdamı Türkiye'de alırım diye gçiştirmeye başlıyorsunuz bir süre sonra.
Neyse, film ilki gibi, teatral duzende, super bir duzende başlıyor. Başlarda biraz rahatsızlık duyuyorsunuz bünyede ama bir sure sonra alişiyorsunuz dekora. Hatta hosunuza bile gidiyor bu Brechtian atmosfer. Film ise oldukça politik ve ABD'nin sözde değerlerine doğrudan bir saldırı. Ozellikle filmin sonundaki fotograflar herşeyi anlatıyor zaten diyorsunuz.
Filmin unutulmaz sahnelerinde ise beyazların yuzlerinin siyaha boyattırılıp siyahlara yemek servisi yaptırıldığı bir sahne var. Film aslında tamaıyla bir demokrasi eleştirisi olarka da okunabilir. Hürriyet gazetesinde "filmden diktatör yanlısı olarak da kalkabilirsiniz" diye bir yorum vardı. Aslında bu, bütün demokrasi oyunlarında ortaya çıkacak bir şey. Demokrasinin de aslında bir çeşit kölelik olduğunu ve ellerinde silah, gangsterlerin siyahlara demokrasi oyunu oynattıklarını düşününce nedense aklıma Türkiye geliyor.
Bu arada ben bu yönetmenle aynı semtte yaşadım yav..

Hiç yorum yok: