Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Salı, Ekim 23, 2007

morning guy

"Morning guy" diye nitelendirilenlerden asla olmadım. Hani o sabahları tüm neşesiyle güne mutlu ve enerji dolu başlayan, elinde kupası, kahkalarıyla ortalığı inleten, sağa sola koşuşturanlardan değilim. Yok, kıskanmıyor da değilim. Bazı insanlar da öyle olmalı belki. Ne bileyim, öğretmenseniz eğer, ders verebilmek için gerçekten de uyanık olmanız gerekiyor. Karşınızdaki öğrenci ise, oh la la! Koyuyor kafasını koluna, indiriyor göz kapaklarını. Karşınızda, size nispet yapar gibi. Geçenlerede şunu farkettim: Üniversite hayatım boyunca tüm sabah derslerinden kalmışım. Genelde dönem ortasından sonra hemen hemen hiç bir derse gidemez olmuşum.
Her insanın bir biyolojik saati vardır, bunu anlarım. Ama beni de anlamanızı istiyorum. Hiç de kolay değil, en verimli olduğum zaman uykuya yatmak. Zira tüm duyu organlarım açık. Cin gibiyim. Ama yatmam da gerekiyor, çünkü ertesi gün o döngüyü tamamlamak için erkenden, üfff ya.

1 yorum:

cemile özyakan dedi ki...

üniversite boyunca tüm sabah derslerini en az iki kez almış yandaşın olarak yüzsüzce hocalarla konuşup "uyanma problemim" olduğunu söyleyip bana tolerans göstermelerini bekleyip öylece uyumuştum, uyansam da o saatte yapacak daha güzel şeyler bulmuştum mütemadiyen...ne olsa saussure den chomsky den göstergebilimden iyi gelirdi o saatte...ama şimdi, bir öğretmen olarak, uyumam gereken saatlerde işe yaramadığını düşündüğüm şeyleri işe yarar hale getirmeye çalışıyorum, yatağımla aramdaki duygusal bağdan dolayı yatağımı hasretle düşleyerek...pamuk ipliği dedikleri buymuş, hemen koptu.