Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Çarşamba, Aralık 19, 2007

Şark vaatlerinin suspens’i

Cronenberg’in Şark Vaatleri'ni seyrettim ve önem verdiğim bir kaç sinema dergisinde hakkında bu kadar çok bahsedilmesinden olacak ben de üzerinde düşünmeye başladım. Filmde beni rahatsız eden birşeyler vardı. Yok, hayır şiddet sahnelerinden değildi bu, tam tersine iyi çekilmiş dozunda bir şiddet beni her zaman cezbeder (bkz. Otomatik Portakal). Beni rahatsız eden Hollwoodumsu yapısının barındırdığı, Naomi Watts’ın temsil ettiğiydi. Filmde ebe rolündeki Anna (Naomi Watts) tümüyle masumdu, iyiliğin emsali olarak resmediliyordu. Film bu açıdan çok gelenekselciydi:

Hikaye, Anna’nın doğumunu girdiği ve doğum sırasında bebeğini kaybeden çocuk yaştaki bir kızın günlüğünü bulmasıyla başlar. Naomi Watts günlüğün peşinde gerçekte bir mafya babası olan ama müşfik bir restaurant işletmecisi rolündeki Rus bir işadamı olan Semyon’un kapısını çalar. Günlükten haberdar olmasıyla birlikte Semyon, kendisini ilgilendirebilecek konulara girdiğini düşündüğü günlüğü elde etmeye çalışır. Burada Hitchcokvari nitelendireceğimiz suspense günlüğün bu Rus işadımının eline geçmesi değildir. Zira, günlük fotokopisi çekilmiş bir şekilde işadamına verilir. Kolayca. Ama aslı muhafaza edilmiştir, zira masum, iyilikperver Batı toplumunu temsil ettiğini düşündüğümüz Naomi Watts her zaman kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğu için asla tanımadığı insanlara tümüyle kucak açmaz ve içinde polisiye olabilecek şeylerin de varolduğunu düşündüğü için belki de günlüğü saklar. Batı toplumu artık tümüyle açmayacaktır kapılarını yabancılara, onlara güvenemeyeceğini öğrenmiştir. Burada filmin kötü iyi adamı devreye girecektir: Aslında İngiliz gizli servisiyle ortak olarak çalışan Rus gizli servisinin (bu da bir maskedir, Doğulular asla kendilerini tümüyle açmazlar, hep maskelerin ardında yaşarlar) bir elemanı olan Semyon’un şoförü ve sadık uşağı Nikolai. Nikolai’ın Naomi Watts’a ilişkisi bir Sovyet markası olan motosikletle başlar. Motosiklet bozulduğunda ise yardımcı olacak kişi yine Nikolai’dır. Dövmeleriyle, daha sonradan mukafatlandırılarak aldığı yüzbaşı rütbesiyle yükselirken, aslında bu yüklsemesinin altında yatan, Semyon’un eşcinsel eğilimleri söylentileri dolaşan oğlu Krill’in hayatının babası tarafından kurtarılmak istenmesindendir. Nikolai, VoriV’Zakone’ye kabul edelirken tüm kimliğinden, herşeyinden vazgeçmek ve bir hiç olduğunu kabul etmek zorundadır. Üzerine yollanan başka bir mafya kolunun elemanlarını hamamda zorlanarak da olsa (ve filmin en şiddet dolu sahnelerini ve Nikola’in cinsel organlarını barındıran sahnelerin) öldürdükten sonra asıl amaç olan ve Nikolai’ın gözümüzde temize çıkmasını ve Naomi Watts’ın yanında yer almasını sağlayacağı bebeğin kurtarılması gerekir. Suspense buradadır. Krill, Hollywoodvari bir şekilde bebekten bir türlü kurtulamazken arkadan kurtarıcılarımız yetişir. Tabii ki son anda. Krill bebeği teslim ederken kendisinin arık bir mafya babası olacağı müjdesini alır. Ama artık roller değişmiştir. Kukla bir mafya babasından başka bir şey olamayacaktır. Zira, eşcinseldir, zayıftır. Klişeler burada bitmez. Filmin sonunda iyilik timsali Naomi Watts’ın bebeği evlatlık edindiğini görürüz, evinin bahçesinde mutlu bir şekilde. Bebek kurtulmuş, temsil ettiği masumiyet ve iyilkperverlik kazanmıştır. Happy end. Aile kurtulmuştur, moral değerler sapasağlamdır, Anna kirlenmeden, pis işlere burnunu sokmadan kurtulmuş, kurtulurken de bir bebeğin hayatını kurtarmıştır. Araya da parça olarak biz seyircilerin ilgisini çekecek dövmeler, BMW taklidi motosikletler, Rus mafya kültürü ve vaatler atılmıştır. Üzüntü ve muz kabuğu.

Hiç yorum yok: