Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Salı, Nisan 15, 2008

müşkülpesent

Bazı günler nedense içimden hiç yazmak gelmiyor. Eh, belli olduğu üzere o günlerde bloga da zaten uğramıyorum. Biraz önce can sıkıntısından bloglar aleminde dolaşırken farkettim: Yazmak için illa dolu mu olmam, biriktirdiklerimi dökmek için gani gani isteğimin mi olması gerekiyor diye sordum kendime. Yazma moodumun gelmesi mi gerekiyor, söylecek sözlerimin ekseriye önceden hazır ve nazır beni mi beklemesi gerekiyor? Güzel bir kaç söz, olay, muhabbet, vs., vs., olmadan birşeyler döktürümez mi insan? Sıkıcı banal bir yazı yazamaz mı? Eh günüm sıkıcı geçtiyse, yolda kimseyle karşılaşmadıysam, muhabbet edip ilginç bir şeyler duymadıysam, geçmişimden komik/hüzünlü/didaktik/epik bir anı fırlamadıysa, okuduğum kitapta, seyrettiğim filmde hissettiklerimi buraya aktarmaya üşeniyorsam, zaten uçup gittilerse aklımdakiler, içselleştiremediysem bugünü, yarını, her günü, ne olacak?
Varmak istediğim mevzu şu: Bazen arafta olur insan, ne yazmak ister, ne de yazmamak. Eğer düzenli olarak yazmaya kasan, bu işten para kazanan da değilse dokunmaz tuşlara. İlanihaye böyle gidecek değildir sonuçta, gitmesini de istemem. Zira, bizi var eden zaten, bence, kendimize ait düşünceler, duygular ve hepsinden önemlisi yaşanmışlıklardır.
Madem yazma arzum galebe çaldı, bu sıkıntıda bile bir paragraf dolusu kelime çıktı derken tamahkar olmayayım. 301. maddenin değiştirilip değiştirilmemesi üzerine dönen tartışmalar, AKP'nin kapatılma davası, türban krizi, bu krizin Kürt ve Kıbrıs sorunları gibi çözülememesi ve çözülememesinin bir Türkiye gerçeği olması, Pippa Bacca'nın canice öldürülmesi, bu katlin de ne yazık ki bir Türkiye gerçeği olması, yaklaşan gıda krizi, açıklarda bekleyen prinç yüklü gemiler, tutuklanan provakatörler, üniversitelerdeki saldırılar (çatışma değil, düpedüz saldırı), Irak'taki işgal, Filistin'deki savaş, İstanbul Film Festivali, Gençlerbirliği'nin küme düşmeme mücadelesi vermesi vs. gibi bir dolu gündem maddesi varken.
Böyle anlarda Ulus Baker'in bir yazısı aklıma geliyor. Körotonomedya'dan da baktım biraz önce ama bulamadım. Başlığı dün akşam arkadaşlarla çok fena içtik gibi bir şeydi ve edebiyatın git gide bencilleşmesini ve bireyselleşmesini (kötü anlamda) eleştiriyordu. Pek tabii ki yazının konusu Ulus'un arkadaşlarıyla bir gece önce neler yaptığı, neler yediği, geyik muhabbeti üzerine değildi.
Bu yazı da benim müşkülpsent olmam üzerine değil.

2 yorum:

skoer dedi ki...

bak olmuş işte.

Adsız dedi ki...

üzerine olmuş bence yazı