Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Perşembe, Ağustos 07, 2008

plajda

Bembeyaz veya koyu bedenlerini güneşe teslim eden, kuruyemiş yiyen, etrafı seyreden, birbiriyle konuşan, gülüşen, öpüşen, şakalaşan, fotoğraf çeken, elindeki deniz gözlüğünü deneyen, arkadaşlarına deniz gözlüğüyle nasıl gözüktüğünü soran, şaklabanlıklar yapan, bazıları şemsiyenin altında, bazıları ise kuma/taşa serdiği deniz havlularının üzerinde uzanan, uzanmaktan sıkıldığında oturan, güneşten korunmak için kremler sürünen, birbirlerine bu kremleri boca eden, havluların üzerinde tavla veya kağıt oyunları oynayan, elinde ayna makyaj yapan hemcinlerini çekiştiren, iri göğüslerini taşımakta zorlandığı için bikinisini üstüne çıkarmakta beis görmeyen, havaya kaldırdığı küçük çocuğunu karpuz gibi bir elinde tutarak denize doğru koşturan, sırtüstü veya yüzüstü yatarak kitap okuyan insan yığının olduğu bir plajda dinlenirken uykuya dalmakla dalmamak arasında gidip geliyordum.
"Su şişesini uzatır mısın?"
Sesin geldiği yöne doğru kafamı çevirdiğimde ayağımın bir ucuna da havlunu kenarına takmış, böylelikle yere serdiğim havlumun içersine biraz daha kum dolmasına neden olmuştum. Doğruldum, kumları silerken su şişesini uzattım. Güneşin altında eski soğukluğundan eser kalmamıştı.
"Senin de soğukluğun bu suya benzer umarım."
Şaşkın bakışlarıyla gözlüğünün kenarından bana baktı. Cevap vermeye tenezzül etmedi. Bir yudum aldı, ağzının içinde döndürdükten sonra yuttu. Plaja doğru döndü. Onun baktığı tarafa baktım. Denizden çıtıktan sonra taşların üzerinde zorlandığı için paytak paytak yürüyen bir çift gördüm. Çiftin çıktığı deniz tarafında ise denizin içinde adım adım ilerleyen ve gayrıihtiyari ellerini de havaya kaldırmış, alaturka oynamaya hazırlanan görüntüsünde başka bir ikili vardı. İkiliden erkek olanı yavaş yavaş yürüyerek denizin içinde kayboldu. Kadın olanı ise biraz daha bekledikten sonra kendini suya attı. Onları izlemekten sıkılmış kendime bir uğraş aramaya karar vermiştim. Böyle güneşin altında yanarak ne kadar daha dayanabilirdim bilmiyordum. Gözüm yine denize kaydı, biraz önceki çifti arıyordum. Saçlarını ıslatmamak için kafası dışarda yüzen, denizden çıktıktan sonra havuda silinen, kulaklıkla müzik dinleyen, nereden bulduğunu bilemedğim kamışlarla kendine çadır yapan, çadırın tentesini havlusuyla yaptığı için taşın üzerine havlusuz yatmak zorunda kalan, yüzüstü yatar durumda muhabbet ederken ayaklarını istemsizce hareket ettiren, deniz oyuncaklarıyla oynayan, yüzme öğrenen/öğreten, plajda keçiboynuzu, midye satanları seyrederek biraz daha oyalandım. Cırcır böceklerinin sesi tüm sahili dolduruyordu. Gitmenin zamanı gelmişti.
"Ben gölgeye gidiyorum" dedim. "Çok sıcak oldu burası." Bana doğru döndü. "Tamam" dedi. Gülümsedi.
Gülümsedim.

Hiç yorum yok: