Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Çarşamba, Mayıs 09, 2007

shining ve yazı

Hikayeyi herkes biliyordur: Yazdığı kitabı bitirebilmek için karısı ve küçük çocuğuyla birlikte kışın kapalı olan, ağaçlarla çevrili dağ başındaki otele kışlık bakıcı olarak kabul edilen, hem iş hem de kitap için gerekli sessiz ortamı kollayan adamımız Jack Torrence bir süre sonra kafayı çizer ve elinde balta karısı ile çocuğunun peşine düşer. Odasına kapandığı saatler boyunca daktiloyla yazdığı kitabı bitirmeye çalıştığını düşündüğümüz Torrence’ın eserine filmin bir sahnesinde ulaşırız. Yaptığı keşifle şaşkınlıktan ağzı düşen karısının olduğu kadar bizim de gözlerimizin önünde sayfalar dolusu tekrar eden tek bir cümle vardır:
“All work and no play makes Jack a dull boy.”
O ana kadar yaratıcılık sıkıntısı çektiği için halet-i ruhiyesi bozulduğunu düşündüğümüz, belki de her yaratıcılık gerektiren işlerle ilgilenlerde empati uyandırabilecek olan Jack Torrence’ın artık geri dönülemez noktasıdır bu.
Gelgelelim bu sayfalar dolusu tek bir cümleyi pek çoğumuz filmde kullanılan, Jack’i o anki durumunu anlatan bir cümle olarak görmüştür. Keza cümle içinde geçen Jack’i de adamımızın kendisi sanmışızdır.
Ne var ki, işin aslı ise böyle değilmiş. Zira, “All work and no play makes Jack a dull boy” İngilizce bir deyimmiş. “Kwai Köprüsündeki Nehir” filminde de geçen bu deyim sürekli olarak yaptığı işe zaman harcayan, ara vermeyen insanların bir süre sonra sıkılacağını, köreleceğini anlatan, bu yüzden de insanların arada sırada dinlenmesinin iyi olacağını belirtmek için kullanılıyormuş. İlginç olan filmin İtalyanca versiyonunda bu tekrar tekrar yazılmış cümle, "Il mattino ha l' oro in bocca" deyimiyle (“Erken kalkan yol alır” anlamına geliyor), Almanca versiyonunda "Was Du heute kannst besorgen, das verschiebe nicht auf Morgen" (“Bugünün işini yarına bırakma”), İspanyolca aslında "No por mucho madrugar amanece más temprano" (Erken kalksan da şafak hemen sökmeyecek), Fransızca versiyonunda da "Un 'Tiens' vaut mieux que deux 'Tu l'auras'" (Eldeki bir kuş, çalıdaki iki taneden yeğdir; Elindekinin kıymetini bil) olarak, Kubrick’in de onayıyla, çevrilmiş.
Bu arada farklı yerlerde de göndermesi var. Örneğin Simpsons’da Homer Simpson’ın “No TV, no beer make Homer go crazy” şeklinde bir cümlesi, bu filme bir gönderi. Zira, Merge bu cümleden sonra eline bir beyzbol sopası geçiriyor.
Buraya kadar ki meramın tek bir amacı vardı aslında.
Bilge Erenus'un Gece adlı kitabının son cümlesidir, daha doğrusu sorusudur: "Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?" Shining’e bakınca kurtulunamazmış diyesimiz geliyor. Gelgelim, bu film zaten korku sinemasının bir örneği, hem de çok güzel bir örneği, olarak sinema tarihinde yerini alıyor. Bana kalırsa, insanın yazmakla kurtulunamayacağı bir dünya gerçekten korku dolu olurdu.

Hiç yorum yok: