Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Salı, Ekim 25, 2005

Video Sanatı

Sanırım Ulus Baker ders notlarından. Vertov'un Kameralı Adam filmi sanat tarih açısından önemi kadar, kameranın insan hayatına sokulumu açısından da bir ilk.

Video sanatı nasıl başladı?

Video sanatının çok daha gerilerde ötelerde kökleri gizli olsa da esas olarak dünyada medyanın etkisinin ve buna paralel olarak medya eleştirilerinin arttığı 1960’lardan itibaren ortaya çıktığını söyleyebiliriz.Eleştiriler daha çok televizyona yönelikti ve video sanatı da başlarda televizyona bir tepki olarak ortaya çıktı. İlk kuşak video sanatçıları genelde medya toplumu hakkında eleştiriler yapmaya yöneldiler.O dönemde Amerikalılar günde ortalama yedi saat televizyon seyrediyordu ve yeni tüketici toplumu da daha çok reklam tarzı hayat biçimleriyle oluşuyordu.( Mesela Bush’un karısını aldatması hikayesi gibi vurucu reklamlar o zamanda vardı ) Paris’te ve New York’taki öğrenci ayaklanmaları,politik ilginin artışı , cinsel devrim,Paris’te ve New York’ta ve dünyanın pek çok yerinde kültürü etkiledi ve video sanatı işte bu dönemde ortaya çıktı.

Marshall Mc Luhan,medyanın yaygın etkilerini kavramlaştırarak bu kuşağın medyanın günlük yaşantılara olan etkisini anlamasına yardım etti.Luhan yeni medyanın eski dünyanın gerçeğini yeni dünyaya aktarmak olmadığını yeni dünya gerçeğini biçimlendirmesi gerektiğini söylüyordu.Onun reklam ve ticaret üzerine eleştirileri 1960 ‘ların sanatçıları ve aktivistleri için çok önemli bir kaynak oluşturdu.
Diğer yandan video sanatının esas kökenleri üzerine Martha Gever ve Martha Rosler gibi feministler bir tartışma ortaya attılar.Onlar iki tip video pratiği olduğunu söylüyorlardı. Başlangıçta aktivistlerin yaptığı belgeseller alternatif bir haber biçimiyle ilişkilendirilebilirdi bir de tamamıyla video sanatı diye adlandırabileceğimiz sanat videoları vardı.
Video sanatının öncülerinden olarak gerilla videografiden bahsedebiliriz. Her ne kadar şimdilerde videografi genellikle akademilerden dışlanan ve sanatsal olarak değerlendirmeyen işler olarak değerlendirilse de Kanadalı Levine ve Amerikalı sanatçı Frank Gilettte politik gelenekleri ve haber olarak değerlendirilen olayları kaydederek çalışmışlardı .Gilette 1968 yılında sokaktaki hippilerle ilgili beş saatlik bir belge hazırlamıştır.Levine ve Gilette doğaçlama biçiminde filme aldığı güncel olayları kaydederek , sanatsal önyargılardan uzakta ve malzemeyi yönlendirmeden çalışmışlardır.
Bu noktada Vertov’un Kameralı Adam filmini de, Vetov’un deyişiyle ‘kentin girdabında kamera’, gerilla video biçimine benzetebiliriz tabii Vertov filmini kentin mekanlarına dalarak film aygıtıyla ve 1920’lerde yapmıştı..

KENTİN GİRDABINDA KAMERA

Atölyeyi terkettik --hayata, gözle görülen herşeyin itişip kakıştığı bir girdabın içine dalmak için. Orada güncel olan herşey bir arada --karşılaşıp ayrılan insanlar, tramvaylar, motosikletler ve trenler, kendi hatlarında dolaşıp duran otobüsler, her biri kendi uğraşının peşine düşmüş arabalar --ve gülümsemeler ve gözyaşları ve ölüm ve görevler... hiçbiri bir rejisörün megafonundan çıkacak talimata boyun eğmez.
Kameranızla yaşamın içine dalıyorsunuz ve hayat alıp başını gidiyor. Akışı durmuyor hiç. Hiç kimse takmaz sizi. Çalışmanızı başkalarını rahatsız etmeden sürdürmeye alıştırmalısınız kendinizi.
Sonra ilk sıkıntılar başlar. Size bakarlar; çocuklar etrafınızı sarar, çektiğiniz insanlar kameraya bir bakış fırlatmadan geçmemeye başlarlar. Deney kazanırsınız. Farkedilmeden geçmek ve işinizi başkalarını rahatsız etmeden yapabilmek için bir sürü yol bulursunuz.İnsanları yürürken, yemek yerken, çalışırken filme kaydetmek uğruna yapılan bütün denemeler her zaman başarısız olurlar. Kızlar saçlarını başlarını düzeltmeye, erkekler ise Fairbanks ya da Conrad Veidt pozlarına girmeye başlarar. Herkes kameraya sevimli sevimli gülümser. Bazen trafiğin durduğu bile olur. Bir meraklılar kalabalığı kameranın önünde çakılır kalır ve çekim yerini tıkar. Akşam çekimlerinde işler daha da kötüdür --projektörlerin ışığı bir meraklılar kitlesini oraya üşüştürür. Oradaysa, hayat beklemez, insanlar kımıldar. Herkes kendi uğraşının peşindedir.Kameraman, çalışmasında çok yaratıcı olmalıdır.Aygıtın hareketsizliğini reddetmek gerekir. Azami hareketliliğe ve yaratıcılık ruhuna erişilmelidir artık.

Hiç yorum yok: