Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Cuma, Şubat 10, 2006

Çevre üzerine

Aklımı son günlerde kurcalayan olaylardan birisi de çevreci tavır. Çevrecilik sürekli olarak bardağın boş tarafını mı göstermektir diye soruyorum kendime. Geçenlerde ABD Başkanı Bush'un yaptığı ve petrol yerine biyoetanole geçilmesi için çalışmalar yapıldığna dair açıklama sonunda düşünmeye başladım. Yani adamların her türlü önerisi yanlış mıdır? Eğer petrol yerine tamamıyla biyoetanolden oluşan arabalara binseydik dünya daha iyi bir durumda mı olurdu? Küresel ısınmanın etkisi azalmkla kalmayıp, petrol için yeni savaşlar çıkmaz mıydı? Sonuçta kapitalizm oldukça esnek bir sistem. "Eğer sorunu biz yaratıyorsak çözümü de biz buluruz" mantığıyla her durumdan kar üstüne kar elde etmesini bilen bir sistem. Bush'un açıklamalaında önemli bir nokta da zaten küresel ısınmaya karşılık teknolojiden istifade edileceğine dair bir güvenceydi. Beni de rahatsız eden de bu nokta. Diyelim ki biyoetanolle atmosfere gönderieln karbondiyoksit salınımı yüzde yetmislere varan bir azaltıma gidiyor. Peki, ama bu trend devam ederse, ulaşım sektorundeki talep patlamasıyla birlikte biyoetanol kullanımının da etkisi sıfıra inmeyecek mi? Yani biz kirletelim, kirletirken para kazanalım, sonra da kirlettiğimizi temizlerken de para kazanalım denim olmayacak mı? Biyoetanolle çalışan arabalar şu an Brezilya'da aktif durumda ve konvansiyel araba sayısını satış sayısını geçen sene geçti. Peki bu arabaları imal eden kim? Ford, Saab, vb büyük otomobil devleri. Sonuçta büyük şirketler ülkelerin kendi durumlarına uyum sağlayarak ceplerini doldurma işlerini iyi yapıyorlar. Ama bence bu mide bulandırıcı. Artı, bir de çevreci karşıtı olan ve iklim değişimiyle ilgilenen bilim adamlarının veya Birleşmiş Milletler İklimlerarası Çerçeve Sözleşmesinin değil Dünya Ticaret Örgütünün reçetelerinin geleceğimiz için daha iyi olacağinı savunan, küresel iklim değişikliğiyle harcanacak paranın gelişen ülkelerin su, temizlik ve gıda gibi sorunlarını çözmeye harcanması gerektiğini söyleyen, aslında petrolun kirli bir yakıt olmadığını savunan, petrol stoğunun azalmadığını,tam tersine daha minimum 500 yıl daha petrolu kullanabileceğimizi savunan kendilerine bilim adamı diyen insanlar da var. Hepsinin ortak noktası ise istatistik bilimin kullanmaları. Bir süre sonra grafiklere, tablolara boğulduğunuz bu açıklamalarda aslında çevrecilerin ne kadar da yanlış düşündüğü, bardağın dolu olduğu kanıtlanmaya çalışılıyor. Öteki tarafta da aynı şeyler oluyor. Çevreciler de aynı yöntemlerle aslında herşeyin köyüye gittiğini, modellemelerle, tablolarla, geçmiş yılların verileriyle açıklıyor. Sonra da hangisine inanacağınızı anlayamadığınız bır durum çıkıyor. Aslında çevreci karşitlığının (örneğin Lomborg'un) haklı olduğu bir nokta var. Tüm bunların nedeni aslında politik duruş. Nasıl bir dünya da yaşamak istediğinize dair bir soru. Eğer insana saygılı, çevreyle uyumlu bir dünya istiyorsanız seçiminiz farklı oluyor. Ya da tüm çözümü kirletenlerin kar etmesine dayalı bir yapılanamya bırakıyorsanız seçiminiz öteki türlü oluyor. Kısacası, dünyaya nasıl baktığınız neye inanmanızı gerektiğini size fısıldıyor. O yüzden çevrecilerin sürekli olarak bir şeylerden rahatsız olmaları bu seçimlerden kaynaklanıyor. Neyse biraz dağittım konuyu ama şeytanın avukatlığı da biraz gerkiyordu. Ama şunu da untmamak gerekiyor. Çevreciler olmasa madalyonun ters yüzünü gösterecek kalmıyacak gibi. Örneğin bu etanol nasıl üretilecek? Artan ulaşım yakıtı olarak tüm dünyaya yetebilece mi?Biyoetanolün üetimi eğer mısırdan, şerker kamışından, şerekr pancarından yapılıyorsa, elimizde tarla kalacak mı? Ya da madem gelişen ülkelere yapılacak yardım, küresel ısınmadan döğacak zarar yerine daha mantılı bir çözümse daha önce aklınız neredeydi?

Hiç yorum yok: