Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Perşembe, Mayıs 29, 2008

ben mavi dediğimde ...(2)

Ben mavi dediğimde değil sadece güneşin doğuşundan duyduğum hazzı, kumun sıcaklığını, idrar kokusunu, kırmızının kırmızılığını nasıl algıladığımı vb., sadece kendi içgözlemimle ulaşabileceğim, bana özel, sadece benim doğrudan tecrübelerimle edindiğim ve bunu başkalarına ulaştıramayacağım (ya da ulaştırmayacağımı düşündüğüm), ulaştırmaya çabalarken içinde hep eksik bir şeylerin kalacağı bir fenomenden bahsediyorum: qualia. Qualia, içeriği gereği zihin-beden sorunun tam göbeğinde doğmuştur ve bazı felsefeciler bunun aslında bilinç (consciousness) sorunundan başka bir şey olmadığını iddia etmekte. Ben mavi dediğimde sizinle aynı maviden bahsetmiyor olabilirim derken; peki hangi frekanstır sizin için maviyi mavi yapan, maviyi nasıl anlatabileceksiniz hayatınızda hiç mavi görmeyen birisine vb., gibi soruları size cevaplanması için öne sürmem gerekiyor.

Kelimelerle değil benim sorunum ama dilin sınırları benim düşünce dünyamın da sınırlarıdır demek de doğru gelmiyor bana.

*********
Not to touch the earth,
Not to see the sun,
Nothing left to do but,
Run, run, run!

Değişik duygular uyandırıyor yukardaki sözler ama hepimizdeki duygular aynı duygular mı, aynı zihinsel durumlar mı? Ya müziği? Hala tüylerimi diken diken eden müziği?

Hiç yorum yok: