Felsefe, çevre, politika, futbol, mutlaka ama mutlaka sinema. Biraz ondan, biraz bundan, canı istedikçe çıkan blog. Hayata dair ama tabii ki bana ait. Evet, isyan!

Pazar, Kasım 15, 2009

yaşasın kötülük

Altın Portakal'dan ödülle dönen filmlerden ikisi gösterimde bu aralar. Hem Zeki Demirkubuz'un Kıskanmak'ı, hem de İnan Temelkuran'ın Bornova Bornova'sı yükselen Türkiye sinemasının başarılı örneklerinden birisi olarak nitelendirilebilir. Bu iki filmin kronotopisi (zaman-mekan) farklılık gösterse de konu itibarıyla kötülük konusuna eğildiklerini söyleyebilirim. Nedensiz kötülük değil bahsettiğim. Nuri Bilge Ceylan'ın Mayıs Sıkıntısı filmindeki küçük çocuğun kaplumbağayı ters çevirip ölmesine neden olması gibi nedensiz değil bu kötülük çeşidi. Gerçi küçük çocuk yaptığı hareketi rüyalarında kabuslar görerek vicadanında mahkum ediyordu. Mevzu bahis filmlerde ise belirli nedenler var kötülükler için. Kıskanmak'ta küçük kız kardeşin (Seniha'nın) abisine karşı duyduğu hınç, Bornova Bornova'da bir kızı elde edebilme amacı bu kötülüklerin nedeni.

Detaylı baktığımda ise Bornova Bornova'nın Kıskanmak'tan daha başarılı bir film olarak görüyorum. Zira, Kıskanmak alışık olmadığımız bir biçimde Demirkubuz'un dönem filmi ve bir kitap uyarlaması. Ortada bir kitap olunca doğal olarak bu kitap seyircinin beklentilerin sınadığı bir nirengi noktası olarak ortaya çıkıyor. Yönetmen kitaba ne kadar bağlı kalmış, kitapta neleri atlamış, kitaba neler eklemiş gibi soruların ortalıkta dolaşmasının önünde durabilecek bir imkan yok haliyle. Velhasıl klasik Demirkubuz filmlerindeki taşra sıkıntısını da bu filmde gördüğümüzü söyleyebiliriz ama kız kardeşin abiye, annnenin oğula olan kıskançlık duygularının verilebildiğini söyleyebilmemiz pek mümkün değil. Evet, düz bir film haline getiriyor bu duyguların, ruhsal çözümlemelerin filmdeki eksikliği.

Bornova Bornova ise semtdaşlığı, zamanın ruhunu, arkadaşlık ilişkilerini, okul kırmaları, genç kız-erkek çatışmalarını, kuşatılmışlığı, aitsiz geleceği, düz lise-Anadolu Lisesi ayrımı üzerinden, sıkıntılı ama başarılı uzun diyaloglarla ve gerçeklikle veriyor. Filmdeki cinayet sahnesinin başarıyla kotarılmışlığını ve kötülüğün zaferini seyrederken, 12 Eylül'ün yarattığı kırılganlığı sezebileceğimiz pek çok alt metinsel okuma da mümkün hale geliyor. Hülasa, kötülüğün toplum üzerindeki bastırılmışlık zincirini kopararak açığa çıkması, gelecekte daha pek çok yerli filmin bu konu üzerine eğileceğini gösteriyor zannımca.

Hiç yorum yok: