Paul Auster'in Leviathan kitabini gecen hafta bitirmistim, su an baska bir kitap okuyorum, ama kitabi kutuphaneye vermeden once hakkinda birkac biraz yazmak istedim. Auster'i seviyorum, kolay okunan bir yazar. Benim gibi okudugu veya gordugu detaylari kacirmayi sevmeyen birisi icin Ingilizce roman okumak, Ingilizcemin kotu olmasindan kaynaklanmasa da, bir sorun olagelmisti. Sonucta, kitapta elimde olmadan bilmedigim kelimeler olacakti, bu da beni rahatsiz edecekti diye dusunmusumdur hep. O yuzden cekinerek basladigim Ingilizce kitap okuma olayina Auster'in kitaplariyla hiz kazandirdim. Danimarka'da bayagi bir kitabini okudum. Bu da sonuncusuydu.
Auster, guzel yaziyor, kurmaca dunyalara insanlari cekmekte zorlanmiyor asla. Hikayeleri, kendi yasadigi cevreden oldukca etkilenmis oldugunu gosteriyor. Bu ise onu, tipik bir sehir yazari (New York) haline getirmekten oteye tasimiyor ne yazik ki. Sayesinde Manhattan adasini, Brooklyn'i sokaklarina kadar ogrendiginizi hissettiginiz bir Amerikan evreni buluyorsunuz. Ama bu da beni itiyor gercegi soylemek gerekirse, cunku karsiniza butun siradan kaliplariyla bir yazar cikariyor. Amerika kitasini butun dunya olarak goren, kendi yaptiklari herseyin en dogrusu, mukemmeli, en yenisi, oldugunu zannneden bir basmakaliplik bu bahsettigim. Auster de bundan muzdarip, dunyayi bilmiyor, politik roman yazacagi zaman da yine bu kisirdongu icerisinde kisilip kaliyor.
Leviathan da gecen oykude bu kisirdongunun bir sonucu. Leviathan'a politik bir roman demek haksizlik olur gerci. Icerisinde polisiye de psikolojik ogeler de barindiran, surukleyici, dikkat cekici bazi detaylara sahip (ornegin Guney eyaletlerinin baskanin esinin, unlu bir zenci politikaci ve anarist Alexander Berkmanla bir tesaduf eseri bulusmasini anltildigi) ama politik kimligin bir arac olarak kullanildigi (roman kahramanlarinda Benjamin Sachs kisiliginde), bazi anarsist kisiklerin cerez niyetine sunuldugu bir roman. Ama dunyayi anlamak konusunda yine Americanism'in ucubelerini sunan bir roman. Cunku guya ozgurluk heykeli butun ozgurluk hareketlerinin simgesiymis, guya butun dunyaya aitmis, ("[The Statue] stood for an idea that belonged to everyone, to everyone in the world..." Cin'de 1989 yilindaki baskaldirmada ogrenciler bu heykeli tasiyormus da. Sachs'in "The Phantom of Liberty" takma adiyla yaptigi bu bombalamalar ise aslinda tamaiyla kendi ozgurlugunu arayan bir insanin sonucu kestirilebilir bir eylemi olarak gorulmeli.
Kitabi okurken Benjamin Sachs'in Unabomber oldugunu dusunmekten kendiniz alamiyorsunuz. Sonucta ortada cok fazla benzerlik var. Sachs, oldukca basarili, gelecegi olan bir yazarken (nasil Kaczynski matematik profesoruyse), birden basina gelen bir olay sonucunda ulkedeki degisik sehirlerdeki Ozgurluk heykellerinin kopyalarini patlatarak (nasil Kaczynski etrafa bombali paketler gonderiyorsa) , insanlari dusunmeye zorlamaya, degistirmeye calisiyor. Basa gelen tesadufler, beklenmedik olaylar, hikayeyi (ve tabiiki yasami) degistiren en onemli oge olarak sunuluyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder